Selam ve sevgiler sunarak, yıllardan beri yazdığım bir köşe yazısına çok çok özür dileyerek kişilik yapıma uymayan ve yakışmayan şekilde küfür ederek başlamak istiyorum, ama kısacık geçiştirmek istiyorum, diye geçen hafta yazdığım yazımın aynısını kopyala yapıştır misali ellemeden alt tarafa devam ederek yazıma geçmek istiyorum.
Tedavi maksatlı yaklaşık üç haftadan beri İstanbul’da bulunmaktayım. Sabiha Gökçen Hava limanına geldikten sonra sanki Türkiye’min göz bebeği tüm ulusların gözde şehri ve herkesin yedi tepeli şehir diye gurur duyduğu, tarihlere ev sahipliği yapan güzelim şehirde olmanın ne yazık ki sevincini yaşayamadan hemen ikametgahıma gitmek için can attım.
Aklımda kalan en acı taraf daha önce İstanbul’da Havalimanına yapılan terör olayı sonucu hayatını yitiren insanların haberleri göz önüme geldiğinde bu büyük şehrin geçtiğimiz hafta Beşiktaş Arena stat çıkışında yapılan ikinci bir hain saldırı ve daha acaba ne olacak sorusunun yarattığı sıkıntıdan olsa gerek içimde garip bir hüzün belirlenmeye başladı ve eve gelinceye kadar öylesine tedirgin oldum ki, sanki yanı başımda her an bir şeyler patlayacakmış, bir terör saldırısı olacakmış gibi gözlerimdeki nefret vücudumdan ateş gibi terletmeye başladı.
Sevgili dostlar, değerli arkadaşlarım insanın kendi memleketinde, kendi ülkesinde kendi şehrinde, kendi topraklarında bu şekilde yaşaması nasıl kötü bir duygudur yaaaaa, Sakın ola ki bunu bizim korkaklığımız olarak algılamayın, hainlerin ve şerefsizlerin kalleşçe, yaptıkları saldırı ve tuzakların insanlık dışı masum insanların canını yaktıkları için içimizdeki kin ve nefret büyüdüğü için isyan ediyoruz, susamıyoruz ve susmak istemiyoruz.
Gelelim yine Yılbaşı gecesi yapılan hain saldırı ve 39 kinin katledildiği olaya,( Bu yazıyı kaleme aldığımda 39 kişiydi) Cumartesi günü tatil olduğu için ve evden çıkmaya pek canım sıkıldığı için kızımın baba sıkılmışsındır, taksi ile ya Bağdat caddesine yada Bostanlı sahile inelim diye ısrar etmesine rağmen gitmek istemedim, şimdi belki bu amma da canı tatlı haaaaa, amma da korkuyorsun diye mırıldananlar olabilir ama ben sadece etrafımdaki tanımadığım bir çok insana şüpheci yaklaşımla bakarak suçlayıcı tavırlar ile kimseyi karalamak ve peşin hükümle kendi vicdanımı rahatsız etmek istemediğim için evde oturup kitap okumayı daha çok yeğledim. 31 Aralık gecesi normal yemeğimizi yedik, biraz TV’ye bakıp iyi dilek ve temenniler sonrası sosyal paylaşım sitelerine bir göz attım, herkeste malum kopyala yapıştır yeni yıl mesajları, kutlamak günahtır diyen bir gurup, hindi kesmek şart mı ? diyen diğer grup, çam ağaçlarını kesmekle doğadaki canlıların yuvalarını yok ediyorsunuz diyerek paylaşım yapan çevreci guruplara göz atarken, hiç içimden gelmese de bir tanesinin altına şunu yazdım, “ Rahmetli babaannem çok önünü görebilen akıllı bir kadındı, nurlar içinde yatsın oğlum ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek de oraya gide demişti. “ bende aynısını yazdım ve diğer hiçbir kutlamaların altına bir şey yazmadım ve telefonla kimseyi arayarak esenlikler, öpücükler, gülücükler göndermedim, çünkü hep içimde ir sıkıntı vardı ve aslında burada falcı olmaya veya yedinci hissi kuvvetli olmaya gerek yok, bu şerefsizlerin yaptıkları kalleşlikler nerede topluluk var, asker, polis lojmanı, bürosu var oralara ya canlı bomba ile gelirler, ya araç ile gelirler ya da hainin birini gönderir ve ses getirmeyi planlarlar. O zaman ben özellikle Allah var ya Taksimdeki kutlamalardan çok korkuyordum ve gözümü haberlerden hiç ayırmadım, zaten yıl başı kutlamasını pek sevmem, beni bilen bilir ben özel günleri ve gösterişli, canım gülümler havalarından hiçbir zaman hoşnut olmamışımdır , yoksa karşı bir duruşum olduğundan değil, derken hain saldırı çok geçmeden TV lerde yerini eğlence yerine göz yaşına döktü, hüviyeti ve kimliği ne olursa olsun bu ülkede bulunan , yaşayan hepsi bizim kardeşimiz ve evladımızdır. Bu arada da geçen hafta hain bir silahlı sonucu şehit olan Rusya Büyük elçisi sevgili Andrey Karlov’yu saygı ve minnetle anıyorum.
Sevgili dostlarım, değerli okurlarım haberle bakıyorum, söylemler aynı, ifadeler aynı, soruşturmalar titizlikle takip ediliyor ama bir hain veya hainler ellerini kollarını sallaya sallaya gelerek yüzlerce insanı katlediyor ve gezmeye gidiyor gibi elini kolunu sallaya sallaya yine çıkıp gidiyor. Burada aklıma sevgili Zülfi Livaneli’nin şu şarkısı geliyor,
Susan olmuyor, Susmasan olmaz
Dil dursa Hakim bey, Tende can durmaz
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma, tek durmaz.
Ne yazayım, nasıl yazayım, kime isyan edeyim, kimi suçlayayım bilmiyorum. O gece sadece şunu yazabildim sitede, Dakika bir, 35 ölü, Başımız sağ olsun, 2016 çok kötü geçti evet gerçekten benim düşüncemde aynısıydı ama 2017 de sağlık, para, mutluluk, göz yaşının akmayacağı bir yıl olsun dilekleri herhalde kabul olmadı, yine bana hüsran, yine bana hasret, yine bize göz yaşı düştü.
Ne yapacak ne söyleyecek bir şeyim var, akıttığınız kanın içinde boğulursunuz inşallah desek de temenniden ileri giden bir şey yok ama inandığım şudur ki Ülkemizde gözü olan ve bizleri bölmek isteyen bir avuç hain asla bu emellerine ulaşamayacaklardır, Türkiye Tek Devlet Tek Millet Tek Bayrak ilelebet dalgalanmaya ve var olmaya devam edecektir.
Yazımı Ayten Alpman’ın söylediği ,Havasına suyuna, taşına toprağına, Bin can feda benim dostuma, Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim, Bir başkadır Benim Memleketim diyerek yazımız noktalayalım. Ölenlere tekrar Allahtan rahmet yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Gelecek hafta görüşünceye dek şen ve esen kalın, sevgi ile kalın, dualar ile kalın, Allaha emanet olun inşallah.