Selam ve sevgilerin en güzelinin siz değerli dostlarımın ve kıymetli okuyucularımın olması neni ile hepinize güzel ve ılık Soma sabahından sevgi ile selamlamak istiyorum, ılık bir Soma derken tabii bu Mart ayının ilk gününde bu kadar mevsim normallerinin üzerinde gitmesi ağaçların ,çiçeklerin uyanması, hayra alametimdir bilinmez ama en küçük bir havanın don yapması olayında aynen geçen yıl olduğu gibi bu sene bahçelerden meyve beklemek hayal olacaktır.Dengesiz beslenmeden, bilinçsiz tüketime kadar, çevre kirliliğinden,sürekli artan taşıt sayısı nedeni ile egzoz gazlarının havada yarattığı moleküller nedeni ile maalesef dünya yaşanmaz hale gelmekte, buzullar hızla eritmekte, mevsimler tersine dönmekte olmasına rağmen bizler de halen çevreye zarar vermeye ve ekolojik dengeyi yok etmeye hızla emek sarf etmekteyiz.Allah sonumuzu hayır eyleye diyelim ve esas yazımıza geçelim.
Sevgili dostlarım değerli okurlarım, “Çocukta kişiliği anne, karakteri baba oluşturur.”
“Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise, çocuğun içerisindeki kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır. Karakterin oluşması ise daha çok babayla olan bir şeydir. Çocuk, anne tarafından kazandırılan kişiliğini babasıyla aktif hale getirebilir, davranışa dökebilir, karaktere dönüştürebilir.”
Bu uzmanlarımızın yaptığı açıklamadır.Eğer çocuk dünyaya geldiği andan itibaren babanın evlat üzerinde baskısı, ve aile içi karamsar tablo git gide devam ediyorsa çocuklarda hem huy hem de karakter yapısı diye bir şey beklemek söz konusu değildir.Yine bu konuda gelişim uzmanları çocuğun her şartta baskıyla kontrol altına alınmak istemesinin yerine , onun benliğinin güçlendirilmesinin doğru olacağını ve bu yaşın da ilk okul çağından itibaren şekillenmeye başladığını belirtirlerken kalıba dökülen bir font gibi sonraki yaşlarda bu fontun bozulması mümkün gözükmemektedir.Bir binanın temellerini atılırken içine koyduğunuz demir çimento, harç ne kadar önemli ise, sonradan üzerine inşa edilen binanın tekrar yıkılıp yenisine yapılamayacağı gibi, insan oluşumundaki huy ve karakter de böyledir, nasıl başlarsa öyle devam eder, nasıl gelirse öyle gider, yapacak bir şey yok kimse istediği gibi değiştirmeye çalışsa da maalesef değişeni çok azdır. Kişilik; doğuştan ve sonradan kazanılan, kişinin daha çok duygu dünyasını ifade eden, duygu dünyası içerisindeki ahlaki öğretileri ve kazanımları ifade eden bir anlam taşır. Karakter ise;bir kişinin sürekli ve iradî olan davranışlarını ifade eder. Bir insanın kişiliği onun daha çok duygu yönünü ifade eder. Kişilik, insanın yakıt tankı, enerji deposudur. Karakteri ise yakıt tankı veya enerji deposundan elde ettiği enerjiyle davranışa dönüşmüş olan ve sürekli davranış halinde olan durumu ifade eder. Bunlar ayrılmaz ikilidir,bunlar aileden çocukken öğrenilen ilişkiler zayıf ve zoraki geçim, mutsuzluk gösteriyorsa, burada çocuğun öğrendiği tek şey aileden gördüğü sahtekarlığa kendisinde yarınki yaşamında aynen devam edeceği kişilik ve karakter yapısının oturmayacağıdır.Çünkü çocuklar CD gibi ne verirsen hard diske onu kaydetmekte ve zamanı gelince aileden gördüklerini aynen oynayıp sergileyeceklerdir. Siz ondan sonra çocuktan huy ve karakter dahil toplumda iyi bir insan becerisi beklemek de haklı da olamazsınız çünkü istediğiniz kadar mükemmeliyetçi gözükelim ve mutlu aile tablosu çizelim diye kendi sahtekarlığınızı kamufle etmeye çalışsanız da ancak kendinizi kandırmış olur, kendi çocuğunuzun duygu dünyasını besleyen kanalları kendi elinizle tıkamış ve kendi çocuğunuza kötülük yapmakla kalmayıp ona çift karakterli öğrenmeyi de belleğine aşılaşmış olursunuz.Yani hep beraber bir oyunun içinde rollerinizi oynuyor gibi gözüküp sadece günü değerlendirirsiniz ama arkanızda bıraktığınız enkaz ağırdır. Aslında Halbuki davranış oluşturma, daha çok babanın sürekli ve iradî davranışlarıyla alakalıdır. Dolayısıyla evde anne ve babanın rollerini oynuyor olmaları, o çocuğun kişilikli ve karakterli olmasında en büyük etkendir. Aslında çocukların karakter ve yetiştirilmesinde davranış şekli ruhsal temas ve zihni temas diye ikiye ayrılır, bunlar birbirlerine bağlantılı olsalar da apayrı olaylardır, yani çocuk doğduğu andan itibaren sadece sevgi yumağı olurken, kendini tanımaya başladığı yıllarda aileden gördüğü ve şekillendirdiği polyancılık oyunu sonrasında aynısını kendide ebeveyniler üzerinde oynar ve istediği yapılmazsa çocuklar aileden gördüğü şiddet ve baskısının aynısını ters iletişim ayna gibi geri bildirimde aileye karşı oynar ki artık huy, karekter, ve kişilik yapısı bir kere bozulmuştur, iki sefer tatile gidelim, mutlu gözükelim, para verelim, kursa gönderelim, izoleleri ile sadece kendini aldatırsınız, topluma bıraktığınız eserde meydandadır. Tabii, çocukla anne-baba arasında ruhsal bir temas yoksa, o takdirde derin bir iletişim yoktur. Kaliteli iletişim yoktur, sadece zihinsel bir iletişim vardır. Zihinsel iletişim ise duyusal doyumu oluşturmaz. Duyusal doyum olabilmesi için duyuların birbirleriyle iletişime geçmesi lazımdır.Buradan da anlaşılacağı üzereee her ne yapıyorsak kendi yanlış düşünce, ifadesi ile aklı sıra yaptıklarımızın doğruluna inandığımız , faraziyelerimizin akıl almaz yanlışları sonucu bile bile hataları devam ettirmeye çalışıyoruz.
Eğer çocuğun dışa vurduğu dünyasını olduğu gibi kabul etmeyen ebeveynleri varsa, onu görmezden gelen aileler buna göz yumuyorsa, o takdirde çocuk içindeki taşıdığı şeyi dışarıya yansıtmayacak ve aileden gördüğü sahte tabloyu yürütmeye devam edecektir. Bu şekilde pedagoji ve psikoloji literatüründe de geçen kişilik bozukluğu süreci başlatılmış olmaktadır. Çocuk iç dünyasını dışarıya olduğu gibi göstermiyor, saptırıyor, içeride ayrı bir kişilik geliştiriyorsa yapacak bir şey kalmamış, siz ve sizn çocuklarınız gibi sizden sonra gelen nesil de güzel bir miras bırakmış oluyorsunuz.
Gelecek hafta görüşünceye dek şen ve esen kalın, sevgi ile kalın, mutlulukla kalın inşallah.